| ||
|
Giriş... Allah kâinatın dengesini zıtlıklar üzerine kurmuştur. Soğuk-sıcak, güzel-çirkin, ateş-su, sert-yumuşak.. Maddenin en küçük zerresi olan atom da zıt iki ögeden oluşur: Pozitif ve negatif. Ya insan? Kur'ân-ı Kerim'de "Yaratılmışların
en şereflisi" diye tarif edilen insan nefis ve rûh zıtlığını
bünyesinde taşır. "Her şeyi insan için, insanı
kendim için yarattım" diyor Cenâb-ı Hak. Bu düzen içinde önemli bir sorumluluğu
vardır insanın. İmtihan için yaratılmıştır.
Nefsinin, ilâhî emirlere zıt isteklerine uyarsa süflî bir konuma düşecek,
rûhunun gerektirdiği doğrultuda yaşarsa ulvî bir konuma yükselecektir.
İşte bunu sağlayacak olan manevî eğitimdir. Nefsin
dizginlenip, rûhun kemâle ulaşmasıdır. Peygamberlik iki önemli görev ihtiva eden yüce
bir makamdır: Nübüvvet ve Velâyet. Birincisi Cebrail vasıtasıyla
gelen emir ve yasakları insanlara tebliğ görevidir. İkincisi ise,
rûhu gerekli eğitimden geçirip kemâle erdirme ve geldiği yere,
Allah'a ulaşmaya lâyık hale getirme gücüdür. Birincisi zâhirde,
ikincisi bâtında cereyan eder. Hz. Muhammed (s.a.v.) son peygamberdir. Ama dünya
sona erinceye kadar velâyet görevi devam edecektir. Varis-i enbiya olan velîler
insanları iyiye, doğruya, güzele, hoşgörüye, yardım-severliğe,
çalışmaya, özveriye, sevgiye yönlendirmeye; kötüden, yanlıştan,
çirkinden, bağnazlıktan, tembellikten, bencillikten, çıkarcılıktan
ve kinden alıkoymaya devam edeceklerdir. Kur'ân-ı Kerîm'de sözü
edilen 124.000 peygamber adedinde velî her zaman var olacaktır. Tarîkat, kulu Allah indinde makbul olmaya götüren
yoldur. İlk İslâm mürşidi Hz. Muhammed (s.a.v.), O'nun velâyet
şemsiyesi altına ilk giren Hz. Ebubekir (r.a.)'dir. Bu manevî bağlanma
Hicret sırasında, mağarada olmuştur. İslâm tarîkatları sayesinde koca Türk
dünyası müslümanlığı bir hayat tarzı olarak
benimsemiş ve aynı manevî ilkeler etrafında kaynaşarak
kabile kabile dağılmaktan kurtulmuştur. Selçuklu ve Osmanlı
İmparatorluklarında yaşayan çeşitli dinden ve çeşitli
ırktan insan mozayiği "Yaradılanı severim
Yaradan'dan ötürü" anlayışının getirdiği hoşgörü
ve sevgi ortamı sayesinde asırlarca huzur içinde yaşamıştır. Gerçek bir mürşidin ve gerçek bir tarîkatın
özelliklerini birinci cildin giriş bölümünde belirtmeye çalışmıştık.
Zaten ilâhî çerçevenin dışına çıkan ve menfaat kapısı
hâline dönüşen tarîkatlara Allah Resulü'nün manevî desteği
devam etmez ve silsile sona erer. Örgütlü bir dünya topluluğu olmaktan
öteye geçemezler. Tasavvuf, dinî inancın yaşanmasını
amaç edinen sistemin adıdır. Bir mürşidin manevî eğitimine
giren kişi ibadetlerini daha zevkle yapmaya başlar. İslâm ahlâkıyla
ahlâklanmasıyla, gitgide "iyi insan" haline gelir. Böyle
insanlardan oluşan toplumda ise zulüm, rüşvet, haksızlık,
çıkar çatışmaları, kıskançlık ve kin zamanla
yok olur. Toplum daha huzurlu yaşar ve sosyal barış oluşur. 21. yüzyıla yaklaştığımız
şu sırada Yerküre'nin ihtiyacı böyle insanlar ve böyle
toplumlar değil mi? Derleyen |