[ Tasavvuf Sohbetleri 2
]
|
"Nefsin
arzuları, rûhun muhalifidir."
Çok şükür, nihayetsiz şükürler olsun Rabbımızın keremine, nimetine. Ceset,
aşikâr olanları bilir. Gizli olanları rûh biliyor. Ama herkes bu sırra
vâkıf olamaz. Ne zaman ki tarîkata girdiler, o zaman bu sırra vâkıf olurlar.
Onun için
Şeyh'den haberdar olmayan
Önünde berdâr omayan
Doğru vefadar olmayan
Ol kande bulur yarini
Şeyhten haberdar olmayan Allah'a olan doğru vaadini yerine getiremez.
Cenâb-ı Hak "Sâdıklarla olun" buyuruyor. Sâdık evliyaullahtır.
O'ndan almış olduğumuz idrak O'nun tanıtmış olduğu bir nimeti tattırıyor
bize. Hangi nimeti tattırıyor? Bize Allah'ı sevdiriyor. Bir insan meşâyihi
sevmezse Allah'ı sevemez. Meşâyihi tanımazsa Allah'ı tanımaz. Meşâyihte
Allah'ın sıfatları var. Allah'ın zat nuru var meşâyihte. Allah'ın zat
nuruna ulaşamazsa veli olamaz.
Ayrı da değil; gayrı da değil. Meşâyih, Allah'la aynı değil. Fakat Allah'tan
ayrı mı? Ayrı da değil.
Ayrı da değil demek: O'ndaki rûh yüksek âlemlere çıkmış. Allah noksan
sıfatlardan beridir. Allah hiç bir cisme benzemez. Bütün görünenler mahlûktur.
Allah mahlûka benzemez. Bunlardan dolayı meşâyihe Allah diyorlar. Anlamayanlar
şüpheye düşüyorlar. Onun için dikkat etmek lâzım. Sohbet vardır, kelâm
vardır. Sohbet vardır ki bütün halka konuşulur. Bir kelâm da vardır ki
şahsa konuşulur. Bu da sünnettir. Peygamber Efendimizden geliyor. Peygamber
Efendimizin Sıddîk-i Ekber Efendimize özel sohbeti vardı. Sade O'na olan
sohbeti yaparken bir başkası gelince o sohbeti kapatıyormuş. Bir başka
sohbeti yapıyormuş. Sıddık Efendimize olan sohbeti Hz.Ömer Efendimiz Radıyallahu
Anh anlayamıyordu. Umumi sohbetler vardır. Hususi sohbetler vardır. Umumi
sohbetler herkesin anlayacağı şekilde. Özel sohbetler tek bir kimsenin
anlayacağı şekildedir.
Salih Baba diyor ki:
Tedbir ile takdiri düşün, kendini yorma
Gel Âdeme secde idegör sıdk ile durma
Âdeme secde olur mu? Ama Cenâb-ı Hak bütün melekleri Âdem Babamıza secde
ettirmedi mi? Cenâb-ı Hak Hazreti Âdemi yeryüzüne halife gönderiyor. Evliyaullah
da yeryüzünün halifesidir. Demekki Hazreti Âdem'e secde ettirdi ise melekler
cisim sahibi değildir, rûhtan ibarettir. Tarîkatta da rûhun bir secdesi
vardır. Nedir bu? Başka kelâmda söyleniyor:
Kâbe-yi inşâ-i Halîl.
Sendedir beyt-i celil
Sensin Allah'ın delili
Rûhu Sultan el-meded
Diyor ki Kabe'yi İbrahim Aleyhisselam yaptı. Ora Halil'in evi. Ama sende
Celîl'in evi var. Kimde var Celîl'in evi? Hepimizde var. Ama ancak yapılırsa.
Yapılmazsa Allah'ın evi değildir. Allah'ın evi olması, her şey ortaklıktan
çıkacak. Evliyaullah herşeyden geçmiş, dünyadan geçmiş. Dünyadan geçmiş
bir velinin tekkesi var, hânesi var. O hânede yiyenler, içenler, ibadet
yapanlar var. Evliyaullah'ın dünyalığı var, maddiyeti var. Ama maddiyetini
Allah yolunda harcıyor. Öyle ise ne yapmış; gönlünden dünya sevgisini
çıkartmış. Daha sonra âhiret sevgisini çıkartmış. Daha sonra cesedinin,
cisminin sevgisini çıkartmış. Bizim için cismimiz o kadar kıymetli ki...
Bir parmağımızı vermeyiz meselâ. Bir kolumuzu vermeyiz. Ankara'yı bize
verseler bir gözümüzü vermeyiz. Kelâm-ı kibarda;
Kıyamazsan başa cana
Irak dur girme meydâna
Bu meydanda nice başlar
Kesilir hiç soran olmaz
Dünyayı insanlar ne için terk eder; ahiret için. Dünyayı terk edelim ki
ahireti kazanalım. Ameli ne için yapıyoruz; ahiret için. Bunu her inanan
yapabilir. Her müslüman yapabilir. Ama ahiretten geçmek kolay değil. Bunu
idrak etmek kolay değil. Ahirette cennet var. Cennet sevgisi de bir arzudur.
Bunu da atıyor. Bir de cesedini, cismini çok seviyor. Onu da atıyor. Sanki
eskimiş eşya gibi cesedi de atıyor. Canlarından da geçmişler. Canı da
canâna terk etmişler. Dünya set. Dünyayı geçince ahireti kazandı. Âhiretten
de geçti. Bunlar Allah'ın Zatı'na perdedir. Onu geçiyor. Geçtiğinden de
geçecek.
Terk-i dünyâ
Terk-i ukbâ
Terk-i can
Terk-i terk
Onlar dört şeyden geçiyorlar. "Mûtû kable en temûtû"
sırrına mazhar oluyorlar. Cenâb-ı Hak öyle buyuruyor "Mûtû kable
en temûtû" "Ölmeden önce ölün." Terk-i can oluyorlar.
Onların kalblerinde daha birşey yok.
Nakşibendi Efendimiz, halifelerinden Muhammed Parisâ Hazretlerini çok
seviyordu. Çok da makamı ilerde ama o istiğrak hâlinden geçememiş. Geçemeyince
halka çok yararlı olamamış. Alaaddin Hazretretleri şuurlu imiş. Muhabbet,
cezbe gelince kendisini muhafaza ediyormuş. Kendisini kaybetmiyormuş.
Halka sohbet ediyormuş. Cezbeli olanlar kendisini sıksınlar. Allah'a şükür.
Çok şükür. Bizim tarîkatımız cezbe tarîkatı. "Nefy ü isbat"
vardır. "Şuğul-u bâtın" vardır. Hepsinde bu olamaz. Başka tarîkatlar
şuğul-u batını hiç kabul etmez. Küfür sayarlar. Şuğul-u bâtın ikidir;
Bir vardır ki: İnsan isteyerek gelir.
Bir de vardır istemiyor geliyor. Onu atmak istiyor gönlünden. Allah'a
sığınıyor. Havf duyuyor veya onu atsa da başka birisi geliyor. Ondan da
kurtulmak için çalışıyor. İşte burada bir terakki var. İsteyerek gelen
şuğul-u bâtın ise gaflete düşürür insanı. İstemeyerek olunca Allah'a sığınıyor.
Bilmezem kimden kime şekvâ edem bu gönlümü
Lâ'yı gördüm, firkat-ı Mevlâya düştüm gel yetiş
Bu gönlüm senin mülkün, kime şikayet edeceğim. Bu gönül senin ben buna
sahip olamıyorum. Ben buna gelen muhalefetleri atamıyorum. Bu mülk senindir.
Sen bu mülke sahip ol, diyor. Allah'a teslim ediyor. Bizde cezbe ile ne
kadar terakki ediliyorsa, şuğul-u bâtın ile de aynı şekilde terakki ediliyor.
Bir de "nefy ü isbat" var. Fazla zikir yapmak. Ne kadar zikir
yaparsa o kadar terakki ediyor. Cezbe sahibinde zikir yok. Cezbe sahibine
sen zikir yapma bile derler. Zikirden mana Allah'ı unutmamak. Cezbe sahibinde
Allah sevgisi var. Allah sevgisinden meydana geliyor. Gönlü zikir dolu.Cezbe
nereden geliyor; aşktan, muhabbetten. Aşkın sonu mahviyet. Cezbeden de
geçecek. Cezbeden geçmezse mahviyete düşmez. Mahviyete düşmeyince yetişmiş,
erişmiş olamaz. Neye yetişecek neye erişecek? Allah'ın zatına.
"Küllü şey'in yercu'u ilâ aslihî" "Her şey aslına rücû
edecek." Rûhun da aslı nedir; Cenâb-ı Hak kendi rûhumdan rûh
üfledim buyuruyor. Rûh ne ile gidecek; yağmur katresi gibi aşağıya düşmedi
ki... O yağmur katresi denize karışırsa, oradan da tekrar buhar olup yükselirse
devir yapar. Yağmur nemi nereden alıyor; zâhire göre denizden alıyor.
Ama yağmur Allah'ın rahmetidir. Rûhumuz hakikatten bir vasıta ile gelmiş.
Cesedimize vasıta annemiz babamız. Annesiz babasız dünyaya gelen var mıdır?
Bir tek Hz. İsa babasızdır. O'nda, Allah kudretini göstermiştir. Onun
Peygamber olduğunu bildirerek: "Babasız da halk ederim"
diyor Cenâb-ı Hak. Annesi var. Babası yok. Ondan başka bütün insanların
annesi babası var. Bir de Hz. Adem annesiz ve babasız. Allah onun cesedini
topraktan yapmış. Rûhundan rûh üflemiş. Bizler ve bütün insanlar O'nun
tohumu. Ama bunlar cesede. rûha gelince öyle değil. Rûh ayrı. Cenâb-ı
Hak rûhlarımızı ilm-i ezelîde halk etmiş. Meleklerden önce bizim rûhumuzu
halk etmiş Cenâb-ı Allah. Melekleri cesedimizden önce halk etmiştir. Şimdi
bakınız zemîn var. Semâ var. Arş-ı âlâ var. Yer var. Biz yerdeyiz. Melekler
nerede? Arş-ı âlâda. Eğer Allah'tan gelen rûh Allah'a ulaşırsa arşı geçiyor,
meleklerin üzerine çıkıyor. Ama Allah'tan gelen rûhu insan makamına ulaştırmazsa
aşağıya düşer; değil meleğin üzerine çıkmak, hayvanın aşağısına düşer.
Niçin hayvanlar azap görmeyecek, insanlar azap görecek, çünkü o insan
hayvanlardan aşağıya düşüyor. Cehenneme giden insan hayvandan aşağıdır.
Cennete giden insan da meleklerle olur.
Cenneti insanlar ibadetle kazanabiliyor. Fakat Allah'ın cemâlini insan
ibadetle, amelle kazanamıyor. Allah'ın cemâlini insanlar aşk, Allah aşkı
ile kazanıyor. Onun vasıtası Allah aşkıdır.
Çok çektim ise iftirak
Kalmadı gönlümde merak
Aşkım bana oldu Burak
Görün beni aşk neyledi
Âhiri derviş eyledi
Aşk: İnsanları dünyadan geçiriyor. Ahiretten geçiriyor. Cesedin cisminden
geçiriyor. Canından geçiriyor. Ondan sonra derviş oluyor.
Derviş: "Bir dost, bir post." Dostu posta oturtturmuş. Cesedi
olmuş post. Dostu da Allah. Bu böyle olur mu; anlayanlar Allah ile şeyhini
ayrı görmezler. Peki biz Allah'a inandık mı, Allah'ı bulmak istiyor muyuz,
Allah nerede bulunacak? Allah "Bir yere sığmam ama veli kulumun
kalbindeyim" diyor. "Kim oraya girerse ben oradayım."
diyor.
Bir meşâyihi insan severse, ona tamamen inanır teslim olursa, hizmetini
görürse onun gönlüne girerse Hz. Allah'ı görür. Herşey aslına rücu edecek.
Ceset topraktan halk edildiği için toprak olacak. Rûh niye gitmesin? Allah'ı
sevmek, Evliyaullah'ı sevmektir.
Gel Habibim sana aşık olmuşam
Cümle halkı sana bende kılmışam
Gece gündüz yemedin, içmedin bana gelmek istiyordun. Ne olur cemâlini
göreyim diyordun. İşte ben de seni davet ettim. Cebrail vasıtası ile getirdim.
Ama bu cismin miracıdır. Cesedi ile yükselmesine Cebrail vasıta oldu.
O'nun rûhunun vasıtası Allah aşkı, Allah'a olan sevgisi. Allah'a ancak
aşk ile ulaşılıyor. İlimsiz, amelsiz de olmaz tabii. İlim, amel ancak
meşâyihi tanımaktır. Meşâyihi bilmektir.
İlmi arz üzerinde en büyük olan Mevlânâ'yı Şems irşad etmiştir. Şems onun
ilmini elinden almış, bir çocuk gibi yapmış onu. Onu yatırmış, kaldırmış,
çok sevdikleri Mevlânâ'yı halk sevmez olmuş. "Dinden çıktı, imandan
çıktı. Nereden geldi bu soytarı da, bizim hocamızı dinsiz imansız yaptı."
dediler. İlim de varlıktır. İnsanlar da ilimden geçemezse irşad olamıyorlar.
İşte aşk insanları ilminden amelinden geçirir.
Aşka ermektir muradım
Nam ü nişân istemem
Allah'a ulaşmak için aşk lâzım. O aşkı nerden alacağız. Evliyaullahtan,
meşâyihten alacağız.
Aşkım bana oldu Burak
Burak'tan mânâ: Miraç. Allah'a olan sevgimdir benim miracım.
Çok çektim ise iftirak
Firak: Rûhun Allah'tan ayrılıp gelmesidir. Burada ilmim, amelim bana oldu
burak demiyor; aşkım bana oldu burak diyor.
Bir insan dünyada ne kadar çalışkan olursa olsun, ne kadar ticaret yaparsa
yapsın esas tembellik amel tembelliğidir. Esas zarar ahiret zararıdır.
Dünya zararı bize zaten ahiret kârını kazandırır. Dünyada Cenâb-ı Hak
zarar veriyor. İmtihan için, zararı da Allah'tan bilip razı olursak orda
da bir mükafatımız var. Allah ondan dolayı da bir mükâfatta bulunacak,
bir ihsanda bulunacak. Cenâb-ı Hak ne buyuruyor:
"Ben kulumu korku ile imtihan ederim." Bu korku hastalık
korkusu olur, haşarat korkusu olur, düşman korkusu olur. Daha başka çok
korkular olur. Fakir olacağından , hasta olacağından korkar. Allah korkusu.
Şerli insanlardan korkar.
"Mallarının, canlarının, yakınlarının azalması ile de imtihan
ederiz."
Dünya zararlarından da korkacağız. Maddi zarara razı olursak Allah bize
manevî kâr verecek. Korkacağımız ne olacak peki? Amelsizlik, imansızlık.
Allah bizi müslüman halk etmiş, imanımız var. İmanımızı muhafaza edecek
nedir? Amel. Amelsiz kalırsak imanımız da yok olur. Azala azala söner.
Dünya sevgisinden korkacağız. Şeytan vesvesesinden korkacağız. Nefsimizin
arzularından korkacağız. Şerli insanlardan da korkacağız. "Bize bir
zarar gelir, günah işletir" diyeceğiz. Amelsizlikten korkacağız.
Zaten amelsizlik bunlardan kaynaklanıyor.
Şeytan vesvesesi şöyle oluyor. Senin ameline mani olamıyor. Fakat amelinden
dolayı sana gurur, kibir geliyor.
Peygamber Efendimiz öyle buyuruyor. "Bütün hataların başı dünya
sevgisi." Dünyayı seven şeytana tâbi olur. Şeytanın vesvesesine
kapılır. Dünyayı seven kötü insanlarla dost olur. Ama çalışmak ayrı, çalışmak
hak. İnsan çalışkan olur da, dünyayı gönlüne indirmez.
4 tane manevî düşman var. Bunlardan salavat çekerek, besmele çekerek,
tevhid çekerek kurtulacaksın.
İnsanlar sadıklarla olunca bildiği günahı işlemez; bilmediklerini de ona
danışır. Bildiği bir ameli işler. Bilmediğini de gidip ondan öğrenir.
Cenâb-ı Hak onun için "Sadıklarla olun" buyuruyor.
Sadıklar günahı, sevabı bilenler, seçenler, hayrı, şerri bilenler tatbik
edenler. Allah'ın yasaklarından kaçıyorlar. Meşâyihi sevmek demek onu
örnek almaktır. Onu niçin seviyor; bu insan iyi insan. Bunun sözleri de
sağlam, işi de sağlam, ameli de sağlamdır. Sevmek demek, bu demek. Bağlanmak
demek, bu demek.
Gönül sahiplerine gönülden bağlanın. Gönül sahiplerinin kalplerinde hile,
hurda, kin, haset hiçbir şey kalmamış. Pâklemişler, atmışlar. İnsanların
kalbi Allah'ın evi.
Demek ki o haneden insan herşeyi çıkarır atarsa ne olur? O haneyi sahibine
teslim etmiş olur.
İdrak etmek lâzım.
İdrâk: Bizim için yararlı şeyleri bilip yapmak, zararlı şeylerden kaçınmak.
Şurda bir ateş yanmış, sana doğru geliyor. Anladın ki sana doğru gelip
yakacak, kaçmazsan yakacak. Bir de anlıyorsun ki senin için bir nimet
var. Orada faydan var. O buraya gelmediyse sen oraya gideceksin ki onu
elde edesin. Cenâb-ı Hak insanlara akıl vermiş. İrade vermiş ki insanlar
kârını zararını bilsin diye.
Deliler kârını, zararını bilmedikleri için Allah'ın emri onlara uygulanmıyor.
Onların günahları da yazılmıyor. Sevapları da yazılmıyor. Akılları olmadığı
için. Allah'ın emri akıllı olana. O hâlde irademizi say'ımızı kullanalım.
Kârı elde edelim. Bir insan maddî zarardan aklını kullanarak ne kadar
kaçmak isterse, gene kendisini kurtaramaz. Gelir. Kaldı ki bu zarar manevî
zarar; kaçalım kurtulalım. Kaçmazsak kurtulamayız. Ondan yasakları öğrenip
kaçacağız.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
"İnsanlar zarardadır. O zararı işlerler, göremezler." "İnsanlar
uykudadır. Ölünce uyanırlar." Bu gaflettir.
Gaflet: Günahı-sevabı, hayırı-şerri, helâli-haramı bilmemektir. Niye bilmeyelim,
maddî karımızı-zararımızı biliyoruz. Allah bize akıl vermiş, güç vermiş.
Say vermiş. İnancımız var. Peki bunları biliyorsak manevî zararımızı ve
kârımızı da bilelim. Dünya bize ne lâzım? Yani Allah bize akıl ve irade
vermiş. Bunu inancımıza göre kullandıysak kurtulduk. Yoksa kurtulamadık.
Ömür sermayesin verdim hebâya
Kesafet âleminde ne kılam ben
Ömür bir sermayedir. Âmelin olmazsa bunu yok ettin. Ama meşakkatli bir
âlem var. Orda ne yapacaksın? Ora neresi, kabir. Kabir çok meşakkatli
yer. Kabir çok safalı yer. Kabir görünüyor. Ama âhiret görünmüyor.
Ne buyuruyor Resulullah?
"Kabir cehennem çukuru, Kabir cennet bahçesi."
Bunu bildirmiş, biliyoruz. Bunun darlığını da görüyoruz, karanlığını da
görüyoruz. Cehennem çukuru olursa göründüğünden daha dar. Cennet bahçesi
yaptıysak, o kabir dünyadan daha geniş, daha ferah, daha aydınlık, semâdan
daha yüksek, semâda yaşayan melekler var, başka varlıklar var. Onlarda
külfet yok, darlık yok, sıkıntı yok, pislik de yok.
Semâda darlık olur mu, pislik olur mu? Dükkanlar mı var, fabrika mı var?
Tarlayı ekeceğim düşüncesi yok. Allah onları orada halk etmiş. Rızkını
da veriyor. Onların rızıkları zikirde olabilir. Esas rûhun gıdası zikir.
Onlarda nefis yok. Neden; vücut yok. Vücutta bir sıklet var, su var. Bunları
ancak yer taşıyor. Bunlar ancak yerde yaşıyor. Onlarda su toprak olmadığı
için semâda yaşıyorlar. Kelam-ı kibar vardır, bu bir hakikattir.
Eğer simurg-u ankasan gurabın yanına varma
Hakikat bülbülü ol gözünü gülden ayırma
Cenâb-ı Hak "simurg-u anka" isminde bir kuş halk etmiş, var.
O işte semâda yaşıyor. Hiç yeri görmüyor; nesli de ürüyor. Yumurtayı yapıyor,
civciv yapıyor, büyütüyor, uçuruyor, hiç yeri görmüyor. Gurab ise bir
kuş, karga. Daima mezbeleliklerde, pisliklerde uğraşıyor.
Eğer simurg-u ankasan gurabın yanına varma
Senin ibadetin varsa, şeriatın, tarîkatın varsa, senin rûhun simurg-u
anka kuşudur. Başka bir kelâmda;
Çok sâlikler seyrân eyler semâda
Kimi müsemmâda kimi esmâda
Nisbetleri gezer fevkal-ulâda
Ama darlığı çeken rûh, sıkıntıyı çeken rûh. Sefayı gören rûh. Mesul olan
cesed; rûh masum. Cesed rûha adalet ederse rûh sefada, sürûrda. Cesedin
rûha adalet etmesi için, rûha muhalif işler işlemeyecek. Bütün nefsin
arzuları rûhun muhalifidir. Arzuları terk ederse rûha muhalefet etmiş
olmaz. Bir de ibadetini yaparsa rûhu mesut etmiş olur. Çünkü ibadeti ceset
yapar. Eğer ibadetini yapmazsa rûha zulmetmiş olur. Rûhu mihnete, meşakkate,
azaba düşürmüş olur, karanlıklara düşürmüş olur. Eğer ibadetini yaparsa
onu ulvî âlemlere, yüksek aydın, ferah yerlere ulaştırır.
İbadet yapanın rûhu Anka kuşu gibidir. Temizdir. Yükselir göklere çıkar.
Semâda hiçbir pislik, hiçbir darlık, hiçbir mihnet olmaz.
Gurab ise isyan edenlerin rûhu. Rûha buyuruyor ki:
Bülbülün ol nefha-i feryâdına âşık demem
Yüz çevirir goncadan gül gösterince hârını
Buyuruyor ki:
Bülbül niçin gönül verdin
Rengi solan bir goncaya
Solmaz benim gonca gülüm
Fani bahârı neyleyim
Buyuruyor ki:
Bir gülün ki hârı vardır yâr demem
Kansız didelere yâr demem
Pirden haberdâr olmayan
Önünde berdâr olmayan
Doğru vefadâr olmayan
Ol kande bulur yârını
...
Aynı da değil, gayrı da değil, ol buna ağâh
Salih Baba'dan olan bu kelamı izah edemezse insanlar şüpheye düşer.
Evet tabii aynı değil. Gayrı da değil.
Meşâyih Allah mı? Haşa değil. Allah'tan ayrı mı? Allah'tan ayrı da değil.
[ Tasavvuf Sohbetleri 2 ]
|