[ Tasavvuf Sohbetleri 2
]
|
"Yediğimiz
içtiğimiz helâl olsun."
Allah arzunuza ulaştırsın. Allah ömür boyunca
muhabbetinizi muhafaza etsin. Allah korktuklarınızdan emin etsin. Umduklarınıza
nail etsin. Allah hulusunuzun, ihlasınızın barını, meyvasını yedirsin.
Ben de bir kulum. Bir günahkâr kulum. Miskin kulum. Âciz kulum. Acziyetimiz
meydanda. Allah'a şükür. Çok şükür. Bin şükür. Nihayetsiz şükürler olsun.
Hastalık da bir nimettir bizim için. Peygamber Efendimizin emri var: "Hasta
olmayan vücutta hayır olmaz."
Firavun hiç hasta olmamış. Çok yaşamış dişi bile ağrımamış. Biz vücut
sahibiyiz. Hasta olacağız. Meşakkat göreceğiz. Biz meşakkat göreceğiz
ki Rabbımıza sığınalım. İnsanlarda nefis var. Rûh var. Nefis zâlîmdir.
Nefis münkirdir. Nefis kâfirdir. Kâfir demek küfür işler.
Allah nefsimizi şeytana uydurmasın.
Kapısına varanlar olur irşâd
Bilir nefsi ile Rabbini olur şâd.
Mevlânâ da öyle demiş.
"Ne olursan ol. Gel"
İnsanlara seslenmiş. Gelin Allah'ı tanıyın. Gelin Allah'ı zikredin. İşte
bu cemaat o cemaat. Allah'a şükür, Allah âhir akıbetimizi hayır getirsin.
Allah bu muhabbetimizi muhafaza etsin. Allah bu nimetin münkiri etmesin.
Nimetimizin kıymetini takdir edenlerden etsin. Elhamdulillahi Rabbil âlemin.
Fatiha suresini namazlarda okuyoruz. Alemlerin Rabbi. Sade müslümanların
Rabbi değil. Bize Allah'ın en büyük ihsanı inanç. İman cevherini kalbimize
yerleştirmiş. Daha başka nimetimiz de var ki sevgili habibine ümmet etmiş.
Hz. Ademin zamanından beri, bizi seçmiş. Çok kitaplar ve peygamberler
gelmiş geçmiş. 124.000 peygamber gelmiş, geçmiş. Onlardan da seçmiş. Bizi
sevgili Habibine ümmet etmiş. Kitabımız kitapların üstünüdür. Peygamberimiz
Peygamberlerin üstünüdür. Bütün kitaplar, bütün peygamberler, bütün âlemler
bizim Peygamberimiz için halk edildi. İşte biz onun ümmetiyiz. Bunun için
şükredeceğiz ki Allah nimetimizi artırsın.
Hadis-i Şerif: "Benim ümmetimin en hayırlısı, eliyle diliyle
insanları incitmeyendir. Benim ümmetimin en şerlisi de eliyle diliyle
insanları incitendir."
Sözümüzle ve hareketimizle kimseyi incitmiyeceğiz ki ahlâkı güzel olalım.
Peygamber Efendimize lâyık ümmet olamazsak, şefaatine mazhar olamayız.
Muhammed Beşir'i amed
Ki oldur varisi Ahmed
Eder bizi makbul ümmet
Evliyaullahlar, veliler niye gelmişler? Halkı irşâda gelmişler. Bizi kötü
ahlâklardan, kötü yollardan kurtarmak, güzel ahlâkı, doğru yolu göstermek
için gelmişler. Zaten veliler olmasaydı, Cenâb-ı Hakk'a biz bir hak dava
ederdik: "Yarabbi bize bir Peygamber gönder. Sana günah işlemeyelim.
İsyan etmeyelim" derdik.
Peygamber Efendimiz: "el-ulemâ veresetü'l-enbiya" buyuruyor.
"Âlimler, Peygamberlerin varisleridir." Bunlar meşâyihler,
velilerdir. Onlar olmasaydı biz de bir hak sahibi olurduk. Onlar gönderildiğine
göre hiçbir hak sahibi değiliz. Evliyaullah mürebbidir. Neyin mürebbisidir?
Rûhun mürebbisi. Bir anne çocuğunu dünyaya getiriyor. Bir hizmet lâzım.
İşte evliyaullahın görevi budur. Kim ki evliyaullaha inandı. Teslim olduysa,
onun rûhu doğmuş bir çocuk gibidir.
Mekânım batn-ı hud oldu
Memâtım lâyemût oldu
Muhafız ankebut oldu
Men oldum gar-ı dervişân
Bat: Karın, Hud: Balık
Demek ki tasavvufta bunlar var. Nasıl ki Yunus Aleyhisselam'ı balık yuttu.
40 gün balığın karnında kaldı. Balığın karnı mekanım oldu diyor. Burada
balıktan manâ bizim nefsi emmaremiz. Nefsimizi yutmuş. Rûhumuzu yutmuş.
Bu nefs-i emmâreden kurtaran ne oluyor? Evliyaullah oluyor. Neyi kurtarıyor?
Mümin kulu. Ona hizmet görüyor. İşte zâhirde biz onu ancak kendimize örnek
edineceğiz. Zâhirde biz onu kendimize örnek edersek maneviyatta bizim
rûhumuz bir hizmet görüyor. Bizim rûhumuzu her türlü tehlikeden koruyor.
Evliyaullah velâyet sahibi. Bir velâyet kanadı vardır. Onu şöyle izah
edelim:
Büyük bir kuş olur. Yüz tane civcivi kanadının altında besler. O kanadının
altına almazsa o civcivlerin düşmanı çok; kedi, köpek götürebilir. Ama
annesinden ayrılırsa götürebilir. Annesinden ayrılmazsa götüremez.
Mürşidinin kanadı altına gizlenmişsen zâhirde O'na tabi olacağız. Aksi
halde annesinin altından çıkan civciv gibi kaparlar.
Cenâb-ı Hakk'ın dünyaya da çalışın diye emri var. İnsan yiyeceğini, giyeceğini,
alacağını düşünecek. Ona da bir sınır var. Sınırı taşırmayacak. Nedir
bu sınır: İbadetine mâni olacak bir işi yapmasın, ibâdetine mâni olacak
bir yere gitmesin. İbadetine mani olacak bir şeyi düşünmesin. Ahiretine
mâni olan bir işi yapmasın düşünmesin.
Ahirete mâni olan gıybet var ki, gıybet günah-ı kebâir. Birde malayani
var ki o da kalbi karartır. Malayani nedir? Hep dünyayı konuşmak. İnsan
dünyayı gerekince konuşacak. Helalinden, kolayından yapacağı işi ta başından
düşünsün. Sonra yapsın. Dünyadaki bir geçim değil mi? İnsanın canı, bedeni
sağ olduktan sonra insan aç kalır mı?
Dünyanın varlığı, vücut sağlığı, gönül hoşluğudur. İnsanın vücudu sağ
olsun da rızkı gelir. Zengin olmayı niye düşünüyor ki. Zengin olanlar
ne yapmışlar? Hani varlıklarını götürmüşler mi? Onlar götürmemişler. Eğer
evladını düşünüyorsa evladını Allah'a teslim etsin. Bizim dedemizin, köyde
yerleri varmış. Bağları varmış. İki takım evi varmış. Yeri varmış. Tarîkata
hizmet görmüş. Meşâyih olduktan sonra bir tekke yaptırmış. Nasıl ki tekke
yapılınca evler geldi yanına. İstanbul'da da böyle oldu. Orası bir site
oldu. Daha da gelecekler.
İşte şehrin dışından bir tarla almış. Tekkeyi yaptırmış. Oraya su getirmiş
mahalle olmuş orası. Oraya cami yaptırmış. Para bitmiş. Tarlayı satmış
eklemiş, para bitmiş. Üzüm bağını satmış eklemiş, para bitmiş. Bir tarla
daha satmış, yine bitmiş. İhvanlar demişler ki senin kaç tane oğlun var.
Köyün yakınındaki üzüm bağını satma demişler. Mübarek onlara öyle bir
celallenmiş ki "Siz mallarınızı evlatlarınıza teslim ediyorsunuz.
Ben de Allah'a teslim ettim" demiş. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki:
"Ben bir kulumu aziz edersem, kimse zelil edemez."
"Ben bir kulumu varlıklı yaparsam, kimse onun varlığını elinden
alamaz. Ben bir kulumu fakir yaparsam, ne kadar ne yapsanız zengin yapamazsınız."
diyor. Buna inanmak lâzım.
Burada hepiniz bir sülâle sahibisiniz. Her sülâleden bir tane var, iki
tane var. Sülâleler (30-40-50) nüfuslu. Bu sülâle üyeleri kimler: Kardeşlerimiz,
amcalarımız, dedelerimiz, gelinler, torunlar. Peki bu ailelerden kaç tanesi
gelmiş buraya. Öbürleri nerede. Öbürleri ne düşünüyorlar? Dünyayı düşünüyorlar.
Hep dünyanın peşindeler. Babanın evlada olan hakkı şudur: Oğlumuz oldu
mu? Ona güzel sünnete uygun bir isim koymak lâzım. (Aykut, maykut vs.)
değil güzel bir isim koymak lâzım) Kur'ân'da veya hadislerde geçen isimlerden
koymak lâzım. Ona islâmiyeti öğretmek lâzım. Ve baliğ oldu ise evlendirmek
lâzım. Lâyıkı ile evlendirmek lâzım. Apartman koy. Çiftlik koy. Fabrika
koy demiyor. Eğer senin, benim, onun evladına Allah varlık verecekse,
hiçbir şey bırakmasak da Allah o varlığı verecek ona.
Bir atasözü vardır:
Deli oğlun var, nidersin malı.
Akıllı oğlun var, nidersin malı.
Deli olunca, mal olsa bile, akıl olmadığı için birden kaybeder malı. Akıllı
oğlun varsa, onun da babasının malına ihtiyacı olmaz. Çünkü aklı var.
Allah murad etmişse onun malı olur. Öyle ise bizim görevimiz nedir burada?
İslâmiyeti öğret ona. Ahlâkı öğret. Bunu şimdi yapan az. Tersini işliyorlar.
Allah bizi inananlardan halk etmiş. Bunun şükrünü edâ etmek lâzım. Dilin
zekatı şükürdür. Çok şükür, bin şükür, milyon şükür, nihayetsiz şükürler
olsun. Bu dilin zekatıdır.
Mevlânâ ne buyurmuş:
"Ben kul oldum. Kul oldum. Kul oldum." Acziyet kulluğumu
bildim. Boynumu eğdim. "Herkes hür olduğuna sevinir. Ben kul
olduğuma sevinirim."
Burada kulluk nedir? Allah'a itaat. Burda hürlük nedir? Allah'a isyan.
Akıllı olan hiçbir şeye iltifat etmez.
Döner çark-ı felek asla yorulmaz.
Sânî'in sun'una akıllar ermez.
Ârif olan bu dünyaya sarılmaz
Her kim sevdi ise eyledi berbat
Çark-ı felekten manâ dünyanın dönüşüdür. Burdaki dönüş üretim, tüketim.
İnsanlar buğday tanesi gibi. Nasıl ki buğdayı tarlasına ekiyor adam. Sonra
onu biçiyor. Değirmene götürüyor. Ögütüyor. Yemek pişirip yiyor. Yok olup
gidiyor. İnsanlar da böyledir.
İsmiyle müsemmâ denî dünyadır
Su üzre kurulmuş taklid binadır
Bu bir mezraadır dar-ı fenâdır
Şarâbı kan olmuş gıdasıdır baş
Şarabı-kan: Bütün kanlar yere gidiyor. Ölenlerin.
Gıdası nedir? Bütün insanları yok ediyor. Başını yiyor.
Sânî'in sunu: Yaratıcının yarattığına da akıllar ermez.
Arif: Ayık, akıllı demek.
Akıllı olan bu dünyaya sarılmaz. Kim dünyayı sevdi ise, dünya onu berbat,
pis etti. Pisin manası: İmansız götürür bizi. Dünyayı seven giyeceğini
düşünüyor. Gezmesini düşünüyor. Ondan geri kalamıyor ki. Ama sözümüz bu
cemaate değil. Belki bu cemaatin içinde de olabilir. Bugün buraya gelmiştir.
Yarın da bir zevk yerine gider. Gitmesin o zevk yerine. O zevk yerine
giderse ehl-i dünya olur. Cenneti kazanamaz.
Fenadan çek elin iste bekâyı
Bir el döndüremez iki dolabı.
Bir insan hem dünyayı hem âhireti sevemez. Zıddiyet vardır. Nasıl ki ışık
yanan yerde karanlık olmaz. Onun için çok şükür edeceğiz. Nimetimizin
kadrini bileceğiz. Nimetimizi artıracağız. Bunun için altı azayı koruyacağız.
Gözümüzle yasaklara bakmayacağız. Dilimizle yasak olan şeyleri konuşmayacağız.
Kulağımızı, elimizi, ayağımızı, kalbimizi yasaklardan muhafaza edeceğiz.
O zaman imanımızın neticesine ulaşırız.
Hiç kuluna zulmeder mi Mevlâsı
Kulun çektiği kendi cezâsı.
Eğer Halik''ımız olmasa razı
Yaratmazdı cihânda birimizi.
İnsanlar Allah'a isyan etmekle Allah bundan üzüntü duymuş olsaydı, haşa
estağfurullah insanları yaratmazdı. Halketmezdi. Onun için sadece itaat
etmek lâzım.
Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Biz insanların, boyuna, güzelliğine,
zenginliğine, asaletine bakmayız. Ancak kalplerine bakarız."
İnsanlar birbirinin kalbini bilmez. Evliyaullah bilir o da aşikâr etmez.
Tasavvuf ehlinde gurur, kibir olmaz. Tevazu vardır. Tevazu tarîkat ehlinin
büyük amelidir.
Bütün kapanmış kapıları, kilitlenmiş kapıları tevazu açar. Tarîkatımızın
büyük ameli tevazudur. Tarîkatımızda kemalat, takva olmaktır Havfdır.
Mahviyet: Yokluk. Yokluktan mahviyete düşmüşse yetişmiş oldu. Kâmil, kemâl
sahibi oldu.
Her gördüğünü Hızır bil, demek tevazu ehli ol demek.
Her geceyi Kadir bil.
Her geceyi Kadir gecesi gibi ihya et. İşte bizim her gece kıldığımız teheccüd
namazımız çok makbul.
Fırsatı ganimet bil.
İnsanlar dünyayı gençlikte kazandığı gibi ahireti de gençlikte kazanıyor.
İhtiyarlıkta kazanmak zor. Bu gençliğimizi hep dünyaya sarfetmeyelim.
Dünya bizi aldatır; bizi zarara uğratır. Cenâb-ı Hak: "Biz Kur'an'ı
insanlara gönderdik. Biz Peygamberi insanlara gönderdik." buyuruyor.
O halde Kur'ân'a ve Peygambere uymayanlar insan değil. Hayvan. Bu cesedin
içinde bir sıfatın var senin. İç âlemi var insanların. Dışardan bakınca
süslü, püslü çok güzel görünen o cesed. Şeriatsız ve tarîkatsız ise hayvan
gibidir.
Kim nasıl sıfat kazanmışsa o sıfatla gidecek.
"Ve sîka'llezîne keferû ilâ cehenneme zümerâ": "O kâfirler,
zümreler halinde cehenneme sürüldü." (Zûmer Suresi, 71. âyet)
Cennet zümresi, cehennem zümresi. Cennet vesikası verilirse; cennet hurileri
çok ihtişamla, çok hürmetle, şerefle seni okşayarak, severekten cennete
götürecekler.
Ama cehennem vesikası eline verildi ise ellerinde demirden çomaklarla
vura vura cehenneme götürülecek. İşte bunlardan kurtulmak lâzım. Allah
bizi insan halketmiş. İnsanlığımızı bilelim. Bunun için görevimizi yapalım.
Görevimizi yapamazsak insanlığımız tamamlanmış değil.
Allah hepinizden razı olsun. Bugün sohbet olmasın diye çok ısrar ettiler.
Olsun da görüşelim. Helallık alırız dedim. Hakkınızı helal edin. Gitmek
var. Gelmemek var. Allah canımızı sağ ederse bir düzelme olursa biz de
arada geliriz. Sağlık olursa Ramazan Bayramını İstanbul'da yaparız. Kurban
Bayramını burda yaparız. Yapılacak bir işi tezden bitirmek istiyorum.
Yaratılış bu. Bizim bu dolaşmamızı burada bütünleştirmemiz böyle yaptı.
İki aydır dışardayız. İki ayı da geçti. Karadeniz Bölgesi, Doğu, Güney
Anadolu, Akdeniz Bölgesi. Böyle dolandık geldik. Şekerimiz de çok yükselmiş,
insulin iğnesi veriyorlar. Biz de İstanbul'a gitmeden kullanmayacağız.
Yiyelim, içelim ama Cenâb-ı Allah'ın bir emri var. Emri hududunda olsun.
Emrin dışına çıkınca Mevlânâ'nın bir sözü vardır: "Herkes hür
olunca sevinir. Ben kul olunca sevinirim." Günahı-sevabı, hayırı-şerri
bilmeyen insan var ya. Affedersiniz çok affedersiniz. Yaylalarda otlamış.
Derelerde su içmiş gibidir. Bilmem hangi senede (82-84) olabilir. Yine
Ankara'dayım. Siyasal Bilgileri bitirmiş. Annesi, amcası var. Babası ölmüş.
Bunlar müslümanlar. Asilzâdeler. Fakat oğulları orada tam manâsı ile solcu.
Bir türlü dönmüyor. Annesi ağlıyor. Amcası da albaylıktan emekli olmuş.
İsmini söylemeyelim. Amcası bir vesile ile "Kemal ben hastayım. İhtiyarım.
Misafirlerim var. Gel de biraz yardım et" demiş. Geldi yemekleri,
ikramları verdi. Sohbet oldu. Dinledi sohbeti. Sonraki gün bir başka eve
gittik. Kendi arzusu ile geldi. Orda da başladı hizmet görmeye. Çayları
getirdi. Meyvaları getirdi. Üçüncü akşam başka bir yere yine geldi. Ders
aldı. İhvan oldu. Sonra Erzincan'a gittim. Uzunca bir mektup yazmış. Mektubun
şurasını hatırlıyorum. Diyor ki:
"Yıllardır kainatı aydınlatan bir güneşin karanlığında geziyordum.
Aydınlık islâm aydınlığı. Güneş İslâm güneşiymiş. Bizim medeniyet, medeniyet
diye sahip olduğumuz medeniyet ancak ehlileşmiş bir hayvan oluyor. Bu
imiş" diyor. Yani demek istiyor ki: Bir insanın ibadeti, ameli olmazsa,
hayvanların bir yabanisi var. Ormanlarda dağlarda gezer. İnsanlar için
zararlı. Ama evde beslenenler zarar vermiyor. Demek ki medeniyet medeniyet
diye sahiplendiğimiz medeniyette ehlileşmiş hayvan oluyor. Onun için Allah'a
şükür, çok şükür, biz insan olmamız için Kitaba sahip olacağız. Peygamberimizin
sünnetlerini işleyeceğiz. Zaten Allah'ın emri de böyle. Şimdiki âdetler,
ananeler, usuller, yaşantılar Avrupa'dan gelmiş. Böyle yaşantı sahabede
görülmemiştir. İnsanın yaşantısı böyle değil. Sebep ne? Peygamber Efendimiz
buyuruyor: "Bütün hataların başı dünya sevgisi." Dünyayı
seven her hatayı işler. Dünyayı sevmeyen hiç hata işlemez. Yiyeceğiz,
içeceğiz kazanacağız. Ama yediğimiz, içtiğimiz helâl olsun. Yediğimizin
içtiğimizin helâl olması için ibadetimiz olacak.
İnsan maneviyatını elde ederse büyük âlimdir. İnsanlık şerefine lâyık
olursa "Legat haleknel insane fi ahseni takvîm" buyuruyor
Cenâb-ı Allah. Dünyalardan, yerlerden, göklerden daha büyük varlık oluyor
insan.
Onun için Cenâb-ı Hak bir Kudsî Hadisinde: "Ben yerlere göklere
sığmam ama mümin kulumun, velî kulumun kalbine sığarım" buyuruyor.
Veli olanda veli sıfatı vardır. Veli olmayanda ancak Allah'ın esmâ nuru
vardır. Meselâ biz şimdi müridiz. Velâyet sahibi değiliz. Bizim emir hududunda
esmâ zikrimiz var. Esmâ: Allah'ın isimleri, Allah'ın 1001 ismi var. Ama
bizim esmâmız Lâfza-yı Celâl Allah'ın zatına, tek olan zatına mahsus olan
bir isimdir bu. İşte onun nuru kalbimizde var. Allah'ı unuttuğumuz zaman
o nur kalbimizden çıkıyor. Kaldık karanlıkta Allah'ı andığımız zaman nasıl
ki karanlık gecede lamba yanar ışır. Kalbimiz de öyle oluyor. Allah'ı
unuttuğumuz zaman kalbimizdeki ışık sönüyor. Buna ne diyoruz: Gaflet.
Gaflette olan insan her hatayı işler. Allah'ı unutmazsa, Allah'ın esmâ
nuru onda vardır. O da onu hatalardan korur. Biz bunu sadece günlük zikrimizle
mi elde edeceğiz? Hayır. Ama bu da yaklaştırıyor. Allah'ı kalbinden kim
unutmuyorsa o karanlıkta değil. Daima aydınlıkta. Hem de öyle bir aydınlıktaki
altı cihetini görüyor. Altı cihet nedir? Ön, arka, sağ, sol, alt, üst.
Ayık demek bu demek. Ârif demek bu demek. İşte bu da bizde olan gafleti
atmak için amelsiz olmaz. Amelimiz olmazsa büsbütün karanlıktayız.
Hızır mürşid-i kâmildir o zulmet kalb-i cahildir.
Cevâhirler şeriattır özün kurtar cehâletten.
Hızır: Mürşid-i Kâmildir. Senin mürşidin senin Hızırındır. Cevahirlerde
şeriattır. Zülmettekiler, câhildir.
Zamanın Hızrını iste semânın bedrini iste.
Bedir: Parlak, çok aydınlık bir semâ. Bir vardır ki: Bulutlarla kaplı
semâ. Veya karanlık bir semâ. Onlar amelsiz ibadetsiz olan kişileri temsil
ediyor. Ama bedir, semâ: Allah'ı hiç unutmayan kalbi temsil ediyor. Biz
şimdi zifiri karanlık, siyah bulutlarla kaplanmış semayı yaşamıyoruz.
Onlar Allah'ı, Peygamberi tanımayanlar içindir.
Biz o Bedir semâda da değiliz. Bedir semâda olmak için yerken Allah'ı
unutmayacağız. İçerken Allah'ı unutmayacağız. Alırken Allah'ı unutmayacağız.
Verirken Allah'ı unutmayacağız. 24 saat içerisinde bir nefes dahi Allah'ı
unutmayacağız ki bedir semâda yaşayalım. Öyle ise biz şimdi parçalı bulutlu
semâdayız. Onu büsbütün karanlık semâ yapmayalım. Aydınlatalım. Onu da
ibadetimizle, fikrimizle, tarîkatın ve şeriatın şartları ile yapalım.
Bu son görüşmemiz oluyor. Bir ara gelebilirsek geliriz. Yoksa Kurban Bayramına
geliriz. Hakkınızı helâl edin. Allah'a ısmarladık. Cenâb-ı Hak sizi bize,
bizi size unutturmasın. Burada bir menfaat yok. Allah için çalıştık. Allah
için birbirimizi tanıdık. Allah için birbirimizi seviyoruz. Allah unutturmasın
sizi bize, bizi size. Allah size bizi hayır dualarla yadetmeyi nasip etsin.
Bizi de sizi hayır dualar yadetmeyi nasip etsin. Allah cennette cemalini
nasip etsin. Dünyada âhirette korktuklarımızdan emin etsin. Allah bu muhabbetinizi
ömür boyu muhafaza etsin. Muhabbetinizle yaşayasınız. Muhabbetinizle göçesiniz.
Amin.
[ Tasavvuf Sohbetleri 2 ]
|