[ Tasavvuf Sohbetleri 3 ]
|
"Allah'a ahirete iman eden, hayır
konuşsun, hayır konuşamıyorsa susun."
Sohbet insanın kalbinden doğan bir ilimdir. İnsanı irşad
eden sohbettir. Geçmişte bu kadar alimler, medrese ilmi ile, hoca ile irşad
olamamışlar. Neticede bir meşayih bulmuşlar. Satırda,
hocada, medresede elde edemedikleri bir ilmi meşa-yihten elde etmişler,
meşayih sohbetinden elde etmişler.
Anın dervîşleri
kalmaz gaflette
Çoklarını irşad eyler sohbette
Cemalin gören kalır hayrette
Şu kadar okudum. Şu kadar ilmim var demek benliktir. Perde
oluyor.
Onun için Mevlâna'yı Şems geldi irşad etti. İlmi ona perde
oluyordu.
Peygamber Efendimiz de Cebrail ile göklere çıktı. Gittiler gittiler
bir yere gelince Cebrail dedi ki:
- Ben daha öbür tarafa geçemem.
Cebrail kaldı orada. Peygamber Efendimiz çok gitti.
Hatta bir rivayete göre Cebrail gibi başka gelenler de oldu. Onların
da hepsi kaldı orada. Sadece Peygamber Efendimiz bir pencereden içeriye geçti.
Geçince ALLAH ile buluştu.
Bir gün Peygamber Efendimiz Cebrail'e soruyor:
-Yâ Gardaşım bu vahiyleri nereden alıp getiriyorsun?
Diyor ki:
-Ya Resulullah bir perdenin arkasından el uzanıyor, bana veriyor,
alıp getiriyorum.
Diyor ki:
-O perdeyi kaldır bak orada kim var?
Cebrail kaldırıyor ki, Resulullah Efendimiz. Diyor ki:
-Ya Resulullah senden alıyorum sana getiriyorum.
İşte Efendiler maneviyat bu, tarikat bu. Zahirde de Peygamber
Efendimize beşer olarak gelmiştir. Nübüvveti zahirdi. Nübüvvetin
delili de Cebrail'dir, Vahiydir, Kur'ân'dır. Ama tarikata geçince ALLAH
ile Resulullah Efendimiz arasında ne Cebrail var, ne harf var, ne savt var,
hiçbir şey yok.
Murâdın teşrîfi
mirâctan vücûd-u âlemin gezdin
Zemînü âsumânın nûru sensin yâ Resûlullah
Peygamber Efendimizin Mirac yapmakta maksadı: Vücûd-u âlemini gezmiştir.
İsrâ Suresinde var. Mescid-i Haram'dan, Mescid-i Aksâ'ya gitmesi bir
gecede. Buna insan inanmazsa kâfir olur. Miraca inanmak ikidir. 1- Farz 2-
Vacib.
Mescid-i Aksâ'ya kadar gitmesine inanmak farzdır. Göklere yükselmesine
inanmak vacibtir.
Vacibe inanmazsa kâfir olmaz. Ama müthiş azaba lâyık olur.
Cismî Mirâcı yapmıştır Resûlullah Efendimiz. Ayette
sabittir. Bir defa yapmıştır. Ruhî Miracın sayısı
yok. Cismî Mirâcında gezmiş olduğu yerleri ruhî Miracında
hep kendi kalbinde seyretmiş.
Bu bizim iyiliğimizden, bildiğimizden değil. Bu bir Allah'ın
ihsanıdır. Allah bunu bize ihsan etmişse bunun kıymetini
bilelim ki, ALLAH büyütsün.
ALLAH korusun. Bu tarikatta da insanın düşmesi, şaşmasıda
vardır. Taki velî sınıfına geçmedikten sonra düşmesi,
şaşması var. Gider, gider, gider, bir nokta kalır. Orayı
geçemezse eğer, gitmiş olduğu yerden aşağıya düşer.
Bir insan yirmi katlı apartmana zahmetlerle çıkar. Bir anda aşağıya
düşer. Burada çok dikkat etmek lazım. Bizim tarikatımız çok
tez yol aldırır, çok kolaydır. Ama bir şeye çok dikkat
edeceğiz. Bizde olan muhabbeti muhafaza edeceğiz. Meselâ çok seri
bir vasıtan var. On saatte gidilecek mesafeyi on dakikada gidiyor.
Vasıta bozulursa yolda kalırsın.
İşte burada cezbe, Mürşide olan muhabbet, Mürşide olan bağlılık
çok kısadır. Aynı zamanda seridir. Eğer muhafaza edemezsen
bozulur, yolda kalırsın.
İtikatla yapılan ameller ALLAH indinde makbuldür.
İşit Niyâzinin
sözün
Bir nesne örtmez hak yüzün
Haktan ayan bir nesne yok
Gözsüzlere pinhân imiş
ALLAH aşikâr. Ama gözsüzler göremez onu, kim bu gözsüzler.
Cenâb-ı Hak: Sümmün bükmün ümyün fehüm lâ yağgılûn
(Bakara, 25) Buyuruyor.
Gözü olanlara kör diyor. Kulağı işitenlere sağır
diyor. Aslında kör de değil, sağır da değil. Net görüyor,
net işitiyor. Hatta çok anlayışlı. Görüşlü, konuşkan.
Ama bunlara kör diyor Cenâb-ı Hak, niye:
Biz onların gözlerini kör, dillerini lâl ettik. Kulaklarını
sağır halkettik. Buyuruyor.
Cenâb-ı Hak:
ALLAH'a ahirete iman eden hayır konuşsun, hayır konuşmuyorsa
sussun.
İnsanlar hayır konuşmuyorlar ki, şer konuşuyorlar.
Maddiyattan konuşuyorlar. Menfaatten konuşuyorlar. Var mıdır?
Vardır. Aramak lâzım, bulmak lâzım. Her kimseyle teşrik-i
mesai yapmak insanı kurtarmaz.
ALLAH'a, ahirete iman eden vaaz nasihat dinlesin, dinlemiyorsa kulaklarını
tıkasın.
ALLAH'a, ahirete iman eden hakkı batılı seçsin, seçemi yorsa gözlerini
kapatsın.
Şimdi hepsi karışmış. Nasıl seçeceğiz?
Haram-Helal, Günah-Sevap. Karanlıkta kalmışız. Nasıl
çıkacağız? Kurtaracak kişiyi bulup elinden tutacağız.
Cemî-i enbiyâ cümle
sana hep ümmet oldular
Hüviyyet bâbının miftâhı sensin ya Resûlullah
Miftah anahtar demek. Hüviyyet, insanlara ferahlık, kurtuluş.
Kıyametin kopuşunda ALLAH'ın gadabı tecelli ettiği
zaman, öyle bir dehşet var ki... Peygamberler peygamberliklerini
unutacaklar, ümmetlerini unutacaklar. Kendi nefislerini düşünecekler.
Onlar kendilerinden korkacaklar ne olacak diye. Peygamber Efendimiz onlara da
şefaat edecek. Onlara da şefaati haktır. O günde ancak ALLAH'ın
karşısında ALLAH'a rica edecek Peygamber Efendimiz. Hiç kimse
edemiyor.
Peygamber Efendimiz'in ALLAH'tan dilemesi ile. Şefaat Onun hakkıdır.
Diğer peygamberlerin üzerinde ki gadap hafifliyecek. Gadap kalkacak. O
zaman peygamberler yetki sahibi olacaklar. O
zaman peygamberler kendilerini değil de ümmetlerini düşünecekler,
ümmetlerini kurtarmaya çalışacaklar. Bidayetinde ümmetleri yok akıllarında.
Ümmetlerini, hiç kimseyi düşünmüyorlar. Nefislerini düşünüyorlar.
Kendilerinden korkuyorlar. Onun için.
Cemî-i enbiyâ cümle sana hep ümmet oldular
Hüviyyet bâbının miftâhı sensin ya Resûlullah
ALLAH'ın en büyük ihsanlarından birisi de: Bu derece şefaat
hakkı olan Resûlullah Efendimize ümmet etmiş.
Bu da bize verilen büyük ihsanlardan birisi. İtaat ümmetten de seçilmişiz.
İtaat ümmet hangisi?
Haramlardan kaçınıyor. Yasaklardan kaçınıyor. Zekatını
veriyor. Haccını yapıyor. Namazını kılıyor.
Orucunu tutuyor, ibadetlerini yapıyor. Hatta bu kimse hoca. Vaaz da veriyor.
Fakat tarikatı inkar ediyor. Meşayihi inkar ediyor. Kurtulamaz.
ALLAH bize mürşitlerimizi, hak olan tarikatımızı, ALLAH
yolunda çalışanları tanıtmış. Biz de onların
eteğine sarılmışız. ALLAH eteklerinden kaypıtmasın
bizleri. Bunu her zaman isteyelim. Her duada:
Yarabbi şeyhimizin eteğinden elimizi kaypıtma. Bütün talip
olanları. Hayalini gözümüzden, sevgisini gönlümüzden alma Yâ
Rabbi
Tarikatın nimetlerinin nihayeti yok. Makamlarının da nihayeti
yoktur. Tarikattaki nûrların, sırların, esrârların,
nimetlerin, terakkinin, rütbelerin, makamların nihayeti yoktur.
Himmet-i evliyâ
bize yâr iken
Şah-ı Nakşibendî ser-hünkâr iken
Eskiden ülke padişahlarına Hünkâr demişler. Ser-hün-kâr
ülke padişahlarından daha ileri gitmiş kişi. Çünkü evliyâullah
manevî padişah.
Seyyid Tâhâ Sıbgatullah
var iken
Gâbe gavseyne dek seyrânımız var
Bir insan ne kadar yükselirse yükselsin. Gabe
Gavseyn makamına ulaşır mı? Ama oraya kadar seyrimiz
vardır. Gabe Gavseyn Peygamber Efendimize verilen makamdır.
Ama Nakşibendi Efendimiz oraya gitmiş. Oraya ulaşmış.
Ve oraya kadar dört veli gitmiş. Ama onlar orada duramamışlar.
İdare edememişler. Ağır gelmiş onlara. İnmişler
aşağıya. Ama Nakşibendi Efendimiz orada kaldığı
için, orayı idare ettiği için Reis-i Evliyâ seçilmiştir.
Oradan aşağıya inenin birisi Mansur. Zahirdeki Enel-Hak
demesi. Muhyiddini Arabi Hazretleri, Beyazidi Besta-mi Hazretleri, Cüneyd Bağdadi
Hazretleridir.
Muhyiddin-i Arabi: Sizin taptığınız benim ayağımın
altında demiş.
Zamanın uleması bunlar için küfre girdi demişler.
Katli vacibdir demişler. Katletmişler. Onların zahiren hükmüyle.
Anlayamamışlar, sonradan anlamışlar, küfrünü kaldırmışlar.
Biz önce anlayamamışız demişler.
Mansur'un kanlarının Enel-Hak
yazması bunu anlatmış.
ALLAH'ın rahmân sıfatı var. İnananlara ve inanmayanlara rızkını
veriyor.
ALLAH inanmayanların rızkını kesmiyor. Onlara daha fazla rızık
veriyor. Daha fazla sıhhat veriyor. Niçin? Onlar
ahirette bir hak sahibi olmasınlar diye. Dünyayı istiyorlar. Dünyayı
veriyor.
Maddemiz aynı. Babamız bir. Usta bir. Ayrı olan inanmak veya
inanmamak.
[ Tasavvuf Sohbetleri 3 ]
|