[ Tasavvuf Sohbetleri 3 ]




 




“Namaz kılmak önemli bir ameldir.”



Nafile ibadetler çok. Nafile ibadetlerin hepsini yapmış olsa insan, 24 saatte yine bitiremez. Her tarikat kendilerine nafile ibadet seçmiş almışlar. Bizimkiler de evvabin namazını seçmişler almışlar. Teheccüd namazını seçmişler almışlar. Hatme seçmişler almışlar. Beşbin zikir yapmayı emretmişler. Beşbini bulacak. Beşbinden sonrası arzuya bağlı. Beşbinden sonrasını ya kendisi arzu eder çeker insan, veyahutta mürşidinden bir işaret alır, öylece artırır. Bu işaret te herkese değil.

Ruhun yolu: (SULTANÎ ZİKİR) olmak. Bin ders çekmeklede sultanî zikir olur. Ruh o zaman vehbi olur. Yetmişbin de çekiyorlar. Sultanî zikir olmuyorsa, kalbi açılmıyorsa ilaveler veriyorlar işte yüz tane “Lâ ilahe illallah” çekeceksin. Yüz elli salavat-ı şerif çekeceksin diyerek ilaveler yaparlar. Fakat bin çekerek te sultanî zikir olunabilir. Niçin bu? Ekseri cezbeli olanlara zikir az verilir.

Ubeydullah Ahrar Hazretlerinden zuhur etmiş. Nakşibendi Efendimizin Halifelerinden Yakub-u Çerhi Hazretleri en sonraya kalmış. Gençmiş. Sonraya kalmış. Ubeydullah Ahrar Hazretleri de bütün doğu illerini Semerkant, Buhara, Azerbaycan, Maveraünnehir’i hep gezmiş. Taşkent memleketi zaten. Mürşit aramış, aramış ama doğuştan zikri tammış. Daha zikre ne ihtiyacı var? Annesinden doğup dünyaya gelmiş. Annesinin memesini emmemiş. Kırk günden sonra tutmuş. Üç yaşından itibaren kemal sahibi olacağı, veli olacağı belli oluyordu. Hareketlerinden, konuşmasından kerametler belli oluyordu. Yedi yaşında okula gitti. Okulun derslerini bitiremedi. Yarıda kaldı. Yarıda kalmış ama en ağır dinî meseleler ona intikal ediyormuş. O zamanın alimleri çözemiyormuş veyahutta çelişkileri oluyormuş. “Şu şöyledir. Bu böyledir diye.” Ona intikal edince getirin kitabı diyormuş, izah ediyormuş. Müşkilleri de halloluyormuş. İşte çok gezmiş dolaşmış, çok meşayihlerle de bir dostluğu olmuş. Onlara hizmet etmiş.

Yedi yaşında okula giderken bir çamuru geçerken ayakkabısı çamurda kalmış. Çamurdan ayakkabısını çıkarırken meşgul olmuş. İçinde bir boşluk görmüş. Başını doğrulttuğu zaman çift süren amcayı görmüş. Kendisini suçlamış: “Bu amca çok meşakkatli iş görüyor. ALLAH'ı unutmuyor. Sen niçin unuttun?” diye. Kendi kendini dövmüş. Öyle dövmüş ki yüzünden parmaklarının izi bir hafta gitmemiş. Oniki yaşına girince diyor ki: Anladım ki bu hal sadece bende imiş.” İnsanlarda gaflet varmış. O yaşa kadar insanlar yerken, içerken, konuşurken, uyurken ALLAH'ı hiç unutmaz zannedermiş. Okumaya gidememiş. Yarıda bırakmış. Meşayihlerle beraber olmayı istermiş. En çok ta Nizamettin Hamuş Hazretleri ile maceraları olmuş. Neticede manevi gücü onu yenmiş. Bir de en büyük ameli şu imiş. Şehirli olsun, köylü olsun, zengin olsun, fakir olsun, ameli olsun veya olmasın, kim olursa olsun. Garip bir kimseyi görünce, onu götürürmüş. Ona ya yemek yedirirmiş. Ya da bir ikram yaparmış. Ondan dua istermiş.

Bir gün köylünün bir tanesi merkebi ile beraber gelmiş. Zahire satmış. Boş kablarını atmış gidiyormuş. Onun yanından geçmiş. O da nasılsa farkedememiş. Biraz yaklaşmış, bakmış ki gidiyor. Orada kendi kendine bir kusur görmüş. Bağırarak yaklaşmış. Demiş ki:

-“Her şehire gelenlere bir ikram etmek amelim. Sana birşey ikram edeceğim” demiş. O da demiş:

-“Beni yolumdan alıkoyma.”

-“Peki öyle ise bana dua et.”

O adam da ayık adammış demek ki. Şöyle söylemiş:

-Ben işitmişim ki, Türk meşayihleri dermiş ki, “Her gördüğünü hızır bil. Her geceyi kadir bil.” Sen onların amelini mi işliyorsun?

Ellerini havaya kaldırmış. -Kendisi zaten TÜRK.-

-“ALLAH muradını versin” demiş.

Duası tutmuş. Kalb gözü açılmış.

İşte ne zaman ki Yakub-u Çerhi Hazretlerini bulmuş. Bunu irşad etmiş. Ama çok selahiyetli İRŞAD etmiş.

1. Cezbe yoluyla sen müritlerini ALLAH'a götürürsün demiş.
2. Nef'i isbatla,
3. Zikirle,
4. Şuğlu batınla da götürürsün demiş.

Bizim ders kitabımızda yapacağımız ameller yazılmış.

Bunlar emirdir. “Bunlardan fazlası yapılmaz” diye birşey yok. Bunlar emir. Bunlardan fazla yapacaksan yap. Yapma demezler. Çünkü amele mani olmazlar.

Yani müridin kendindedir. Bu ameli işleyip işlememek. Şimdi nedir bu? Çok karşılaşılıyor bu durumlarla. Örnek.

Çankırı yolunda bir köy var. Oraya uğradık. Öğle ve ikindi namazını kıldık. Bir camide hoca vaaz ediyordu. İmamı da ihvan genç. Bunun babası da hoca imiş. Emekli olmuş. Oğluna misafir gelmiş. Oğlunu soğutmuş. Hatmeye de oturmuyor.

-“Bunlar yanlış yapıyorlar. Kaza namazı kılmıyorlarda nafile namaz kılıyorlar. Kaza namazı yok diyorlar.” demiş.

Bir bunun için, diğeri de şu:

-“Boy abdesti almakla günahlar hep dökülür, yok olur.” Buna da itiraz etmiş.

Oğlunu caydırmış. Cemaat çok fazla idi. Biz sohbetimize başladık. Mihraptan geldi. Önüme. Şunu sordu.

-“Siz kaza namazı kılmayın, kaza namazı ödendi diye söylüyormuşsunuz” dedi. Fırladı, gitti.

-“Evet” dedim ama izah edecektim ona. Diyecektim ki “Kaza namazı kıl” demezler. Ama “Kılma da” demezler.

Diğer husus nedir?

Cenab-ı Hak:

“Kulum amelini niyetine göre kabul ederim” buyuruyor.

Bir mürit te halis bir niyetle günahlarından temizlenmek için boy abdestini alıyorsa.

Namaz kılmamak ta bir günah. ALLAH'ın emirleri tutulmazsa isyandır. Yasakları işlemek te yine isyandır.

Birisi ALLAH'ın emirlerini tutmuyor, günah işliyor. Diğeri de yasakları işliyor. Yine günah. ALLAH'ın emirleri tutulmazsa isyandır.

Yasakları işlenirse yine isyandır.

Namaz kılmak önemli bir ameldir. Çünkü namaz her türlü müsibetten insanı geri alır. Bir de vardır ki; Namazı kılıyor ama küfürattan kurtulmuyor.

Namaz: Namazı inanaraktan kılanlar içindir. İnsanları her kötülükten geri alır. Ama namazı alet etmişse maddiyat, menfaat için yapıyorsa, onun hiç bir kötü huyunu değiştirmez. Namaz insanları her bir kötülükten geri alır. Demek ki namaz kılmamak günah. İçki içmek, kumar oynamak, büyük günah.

Namaz ibadetlerin başı.

Şimdi biz bunlara kazayı kılma demiyoruz. Fakat kazayı kıl da demiyoruz. Muhayyer bırakılmış. Ama evvabin namazı ile teheccüd namazı emir.

Kazayı kılın veya kılmayın diye yazılmış mı? Hayır.

Bizim tarikattan ders almış bir kimse hocanın vaazini dinliyor. Hocalar da haklı. Bursa'da da biz böyle bir şeyle karşılaştık. Bana gizli söyledi. Cemaatin içerisinde değil.

-“Kaza namazı kılmayın” diyormuşsunuz.

-“Hocam büyüklerimizin emirleri böyle.”

-Ama zahirde bir ayet var. “Namazınızı kaza edin.”

-“Ayete itiraz etmiyoruz. Size de itiraz etmiyoruz. Ama bir boy abdesti var. Büyüklerimiz “Boy abdestini inanaraktan alırsanız kaza namazından da kurtulursunuz” buyuruyorlar.

Bir de:

“Güçleştirmeyiniz. Kolaylaştırınız” diye bir emir var.

Adama “kaza kılacaksın” dersek, altından çıkamaz, zaten kendisi kılarsa kılma denilmez. Kazayı kılacaksın deyince 10 tanesi girer. Doksan tanesi girmez.

Şimdi hoca vaaz ediyor diyor ki:

-“Kazası olan nafile namaz kılamaz diyor.” Doğrudur.

Mürşidi olmayan, tarikatı olmayanlar içindir.

Büyüklerimiz sana “boy abdestini halis niyetle al” diyorlar. Niçin? Temizlenmek için. İnanaraktan aldınsa diyor ki sana:

-“Senin kazanda kalmadı”.

Bu meşayihinin sözüne inandınsa kazanı kılma. Yok hocanın sözü geçerli ise senin için, kazanı kıl.

Bakın şimdi: Haşa ALLAH'a sığınırım.

Tarikata giren müridin kul hakkıda beni bulur. Zahir emirde de vardır. Böyle bir adamın kul hakkı varmış üzerinde, kul hakkını ödeyememiş. Kul hakkı ile gitmiş.

ALLAH:

-“Her günahla gelin. Kul hakkı ile gelmeyin” diyor.

Adamın üzerine kul hakkı geçmiş, adamda ödeyememiş geçmiş gitmiş.

Veyahutta bir adam sonradan müslüman olmuş. İslamı yaşamadan geçmiş, gitmiş. Sonradan bunun günah olduğunu anlamış. Ödemeye de gücü yok. Ödeyemiyor veya hak sahibi gitmiş, bulamıyor. Ondan sonra da ALLAH'a tam kulluğunu yapmış. Onun havfini çekmiş. Yalvarmış. Cenneti kazanmış.

Dönmüş tövbe etmiş. Nedamet duymuş.

Hak sahipleri de ölmüş. Bu adam da öldü gitti. Ama orada gelip isteyecektir.

ALLAH o hakkını isteyene cennette bir makam gösterecek. Orayı görünce diyecek ki:

-“Yâ Rabbi onu kime vereceksin?” Cenâb-ı Allah:

-“Bir kulumun bir kulumda hakkı olursa, karşılığında bunu vereceğim.”

-“Ben burayı sevdim.”

-“Geç gir Cennete.”

Zahirde bu da var.

Evet. Şüphe yok ki meşayih huzurunda istiğfar eden, ahd-i misâkı tazeliyor. Tarikata giren bir kimsenin yeni anadan doğmuş gibi günahı kalmıyor.

Buhara'da mezar taşlarında 3 yaşında, 5 yaşında, 10 yaşında diye yazılıymış.

Adamın birisi bunları okuyunca şaşırmış.

-“Bunlar böyle genç mi ölüyorlar?”

Oranın yerli ahalisinden birisine sormuş:

-“Sen bu yazılardan ne anladın? Baksana 3 yaşında, 5 yaşında” Demiş:

-“Onlar tarikata girdikten sonra ki yaşları. Tarikattan önceki ömürü ömür saymıyoruz.” Şimdi ben de size söyliyeyim.

Ben de “65” yaşındayım. Onaltı sene Şeyh Efendimle beraberdik. Onu sayıyorum. Öbürlerini saymıyorum.

Kelam-ı-Kibarda bunlar zikredilmiş. Kelam-ı-kibar ayet ve hadis mealindedir. Ama idrak edemiyorlar.

Yek nazar eylese arif-i billah
Aslı kemhâreyi mücevher eyler


Bunun manası nedir?

ALLAH'tan ayık olan. Arif-i billah olan, bir bakışta kara taşı mücevher yapar.

Veliler için bu karataş müridin kalbidir. Kirlenmiş, sertleşmiş..

İşte onun için Mevlanâ: “Ne olursan ol. Gel” demiş.

Seni hayvan iken insan eder şeyh

Muhakkak ve muhakkak inanın ki, ameli olmayan insan hayvan sıfatında. Ne kadar yaşamış? 60 yaşında ve ameli yok. Hayvan sıfatında.

Anlaması da güç. Anlatması da güç. Rabbimizin lütfuna, keremine şükürler olsun. Rabbımızın nimetine şükredersek daha büyük ihsanda bulunacak. Şükrün anlamı acziyettir. İdrak eden için bundan da tatlı zevkli birşey yoktur. Bunu da ALLAH ihsan ediyor. Babadan miras kalmıyor. Çarşıdan da satın alınmıyor. ALLAH muhabbetini zengine de veriyor. Fakire de veriyor. Verdiğine veriyor. Alime de veriyor, ümmiye de veriyor. Ağasına da veriyor, kölesine de veriyor. Onun için.

Muhabbetten Muhammed oldu hasıl
Muhabbetsiz Muhammed'den ne hasıl


Mirat-ı Muhammed’den ALLAH görünüp, ALLAH sevgisinden Peygamber Efendimizi var etti.

Resûlullah Efendimizi bulamayan ALLAH'ı bulamaz. Tasavvufî kelamdır. Bunu ancak ehl-i tasavvuf, ehl-i aşk anlar.

Elburz Hz. Adem'in cesedine su döktü diye ona deli demişler.

Demiş ki:

-“Hz. Adem'in cesedini Cenâb-ı Hak topraktan yaptı. Ona can vermemişti. Cesedine su döktüm de onun için Elburz dediler bana.”

Bu nedir? Biz anlayamayız da. Anlayacağımız şu olur.

Adem Babamızın cesedini ALLAH topraktan yapmış. Bir rivayet 40 sene yağmur yağdırmış. Meşakkat yağmuru, kendi rûhu yok. Elburz'un ruhu da yok daha o sırada.

Salih Baba buyuruyor.

Cennette iken dâne için dâme tutuldum
Âhir gezerek Kâbe-i Ulyâyı da bildim


Cennette idim. Bir tek taneyi yedim. Atıldım cennetten dolana dolana geldim.

Rahat oturun. Rahatsız oturursanız gönlünüzü meşgul eder. Çünkü vücudun bütün yükünü kalp çekiyor. Gönlünüzü başka şeyle meşgul etmeyin. ALLAH ile meşgul edin. Dizlerinizi ağrıtmayın gönlünüzü meşgul eder. Bir de geçmişte gelecekte, iyi-kötü neler olmuşsa atalım gönlümüzden.

Bize göre eftal-i zikir kalbi ALLAH ile meşgul etmek, ALLAH'tan başka düşüncemiz olmasın. Lafza-i Celâl kalpte yazılmış. Onu canlandırmak lazım. Karanlık yerdeki cisimler görünmez. Işık yanınca görünür. Kalpte yazılı olan Lafza-i Celâl de nurlanınca görünür.

Cenab-ı ALLAH:

“Kulum ben sana şah damarından daha yakınım” buyuruyor. Kur'ân'ın sırrı bizdedir.

Sabah namazlarının peşinden Esmâ-i Hüsnâ’yı okurlar. Okumakta fayda var, yarar var. Esma-i Hüsna ne demek?

Esmâ: İsim. Hüsnâ: Güzel.

1001 isminin içinden seçilmiş olan isimler (99 isim).

Kelam-ı Kibar'da geçer. “Benim dersim Doksandokuz” diye. Yani Doksandokuz esmâ ile zikir yapmış.

Dilim söyler doğru lisan demesinler buna noksan
Benim dersim tamam doksandokuz esmâdan almışam


Ama bu herkes için değil. Nasıl Nakşibendi Efendimiz:

-“Eftal-i zikir “Lâ ilahe illallah” ama bize göre değil” demiş.

Tamam bunu okuyorlar, ama bizim dersimize başka bir şey katılmaz. Yani dersimiz esnasında başka birşey yapılmaz.

Kur'ân da bir zikirdir. Fakat huzur sahibine Kur'ân zikir sayılmıyor. Peygamber Efendimiz niye Hıra Dağına gidiyormuş? Gözüne birşey dokunmasın. Kulağına bir ses gelmesin diye. Onun için, huzur sahibi olanlar büyük kârda oldukları için kalbi ALLAH'la meşgul ederler. Marifetullah ta budur işte.

Marifetullah Hak ile meşgul olmak.

Marifetullah en yüksek makam yani ALLAH'la meşgul olmak. Böyle bir kimseye Kur'an okumaktansa ALLAH'tan başka birşeyi düşünmemek daha eftal. Ama Kur'ân'ı da yine okuyacak.

Bizde de sabah namazından sonra, Yasin öğleden sonra Amenerresûlu, ikindiden sonra Amme, yatsıdan sonra Tebâreke okunacak. Ama kısaltılmış, bu zamanın insanına kolaylık olsun diye.

Öğleyin niye Amenerresûlu okunuyor? Onu herkes bildiği için. Yoksa başka bir suretde okunabilir.

Birde hatmenin sonunda Elemneşrahleke okunuyor ya, burada da herhangi bir sure okunabilir.

Yalnız cemaatimizde Elemneşrahleke suresini bilmeyenler var, öğrensinler. Bilenler de eksiklerini tamamlasınlar.

Onun için ehl-i zakire Kur'ân okumak ta bir zikirdir. Bunun haricinde de “kalbini ALLAH ile meşgul edin” demişler. Kur'an'dan yazıyı okurken gözün kayar. Kalbindeki zikri dağıtır. Dalga verir. Oraya gönlünü vereceksin. Oraya bakacaksın, harfine bakacaksın, satırına bakacaksın. Kendini vermezsen okuyamazsın. Gözün açık olunca da gönül oraya kayar. Gönül sahiplerine, kalbî zikir olanlara Lafzâ-i Celâl'den başka hiçbir zikir eftal olamaz. Bunu yanlış anlıyorlar, yanlış algılıyorlar. Zahir emirleri de yerine getirecek. Zahir emirlere de uyacak. Eksiklik bırakmayacak, zahir şeriaatta. Batında ise ALLAH'tan başka bir arzusu olmayacak. Daima kalbini ALLAH'la meşgul edecek.



[ Tasavvuf Sohbetleri 3 ]